31 Aralık 2008 Çarşamba

Captain

The President Best Western

türkiyedeki ilk açılan gerçek anlamda englih pub tır kendileri.
çok anılarım var o pub ta. meraklıları varsa beyazıtta the president best western de bulabilirler mekanı. maç günleri rezervasyon yaptırmayı unutmayın.

Terry Bogard

gerard serbest bırakılıp evine geldiğinde
gerard ilk devreyi lider bitirmelerini kutlamak amacıyla arkadaşlarıyla beraber Southport's Lounge Inn e eğlenmeye gitmiş. ne olduya da orada olmuş barın disk jokeyini fena halde pataklamış bizimki. dj yin yüzünde derin darp izleri saptanmış. ama doktorlar hayati tehlikesinin bulunmadığını belirtmişler. gerard ise sabahı Merseyside police karakolunda yapmış.20 saat gözaltında kalmış karakolda ve kefaletle serbest bırakılmış. benitezde olayın hemen ardından kaptanıyla telefonda görüşmüş.ve basına yaptığı açıklamada kaptanını koruma altına almış gerardın herhangi bir disiplin cezası almıyacağını belirtmiş.
bunu yapan lucas leiva, xabi alonso, veya kuyt olsaydı acaba tutumu aynımı olurdu merak ediyorum. fakat bundan sonra benitez böyle bir olay yaşarsa kafası baya karışacak disiplin cezaları konusunda.

Backup

milanda beckhama geçte olsa ronaldinhodan destek geldi. ronaldinho ingiliz meslektaşı için ''beckhamın bize interle aramızda olan 9 puanlık farkı indirmemizde yardımcı olacağını düşünüyorum. ama bu iki buçuk ayda mümkün değil en azından bizimle sezon sonuna kadar devam etmeli demiş.
bir diğer açıklama ise maldiniden gelmiş:'' beckhamın harika bir adam olduğunu biliyoruz fakat oda milanın muhteşem bir takım olduğunu bilmesi gerekiyor. biz beckhamın saha dışında ne yaptığıyla ilgilenmiyoruz ondan sadece idmanlarda iyi çalışmasını bekliyebiliriz.'' maldini nasıl olduysa beckham ile bir görüşme olanağınada sahip olmuş ve onu çok istekli gördüğünüde belirtmiş!!

ArshavİN

arshavin her geçen gün gunners lara bir adım daha yaklaşıyor. arshavinin menajeri olan dennis latcher tabi iyi politika yapmış''onun birçok taliplisi var ispanyadan, ingiltereden, italyadan. arsen wengerin onu istediğini biliyorum fakat bende angelina jolieyi istiyorum hayatta her zaman istediğiniz olmayabiliyor.

30 Aralık 2008 Salı

mariano barbosa-ibrahimeriç


bu gece bilgisayarımın karşısına geçtiğimde dünya futbolundan bahsetmek gelmedi içimden. amatör ruhum daha baskın geldi. size asla bilemeyeceğiniz iki yetenekten bahsedicem. bu iki yeteneğin adları ibrahimeriç-mariano barbosa ikilisi. trakya üniversitesine geldiğimde bu kadar futbolla dolu dolu iki yılımı geçireceğimi ve aradığım playmaker ı bulacağımı tahmin etmemiştim. snınıfta düzenlediğimiz bir halısaha maçında kimin nerede oynıyacağını bile bilmiyorduk herkes oynıyacağı mevkiyi söylemiş halit ve ben forveti tercih etmiştik. daha birbirimizle sahada hiç oynamamıştık. doğru düzgün arkadaş bile değildik... rakibimiz kırklareli yurdundan bir odaydı.maç başladık ve halit yani mariano barbaso yeteneklerini göstermeye başladı. topla sanki ikiz kardeştiler. hani derler ya top ayağına yaışıyor diye o adamlardan biri.top ayağından hiç ayrılmıyordu. rakiplerinin yanından sanki top ayağında
yokmuş gibi sıyrılıyordu ve devamlı göze hoş gelen hücumu tercih ediyordu. bir iki derken topla sıfıra inen marianoya bağırdım yapıştırrr ( bu benim ilk bağırışımdı yapıştır diye ve son olmayacaktı) mariano ortayı yapıştırdı top havadan süzüle süzüle kafama doğru geliyordu alda at dercesine bir ortaydı bende(ibrahimeriç) bu pası karşılıksız bırakmayıp kafamla köşeye bırakıverdim top ağlara gittiğinde marianoya gittim elini sıktım. bu halitin bana ilk asistiydi ve son olmayacaktı..gollerde herzaman ilk bana asisti yapana doğru koşardım tıpkı nouma gibi... ve daha sonra mariano ve ben yeteneklerimizi sahada göstermeye başladık. mariano daima golü düşünen, ben ise o güzel pasları karşılıksız bırakmamaya çalışan adamlardık. okulda turnuvalar başladığında hemen iş başı yapmıştık barbosayla. barbosa oynadığımız maçlarda kamera olsa mutlaka süper ligin jeneriklerine geçecek goller atmaya başlamıştı bende barbosadan aldığım paslarla gole ne kadar yakın bir adam olabileceğimi göstermiştim. barbosadan gelen paları asla karşılıksız bırakmıyorum. gollerden sonra genelde kutlamayı birbirimizle sarılarak yapıyorduk. çünkü yaratan ve atan adamlardık

ilk sene şampiyon olan takıma yarı fianalde kaybetmemiz barbosayı ve beni fena etkilemiş olacakki diğer yıl turnuvanın ilk maçı olan elektrik-2 maçında barbosanın ne 30 metreden attığı ilk golü nede benim daha sonra attığım 3 aşırtma golüm unutulacaktı.maç 7-2 bitmiş, halit açılışı ve kapanışı yapmış bende aradaki 5 gole imzamı atmıştım. o maçtan sonra şampiyonluk artık bizim için daha da inandırıcıydı. rakibimiz olan sınıflarda en az bizden 4-5 yaş büyük olan adamlar oynuyordu.fakat bizde boş değildik. maçlar ardı arkasına geldi ve marianoyla- ibrahimeriç boş durmadı. her maçta biraz daha büyüyorduk sanki. okuldaki futbolu takip eden çocuklar bizim sınıfın(turizm-2) maçı olduğunu duyunca öğle yemeğini pas geçip futbol sahasının yolunu tutyorlardı.bizde bu çocukların cefasını karşılıksız bırakmayıp en iyi topumuzu oynamaya çalışıyorduk.turnuva lig usulü oynanıyordu ve sondan bir önceki maçımız geçen yılın şampiyonuylaydı. maçtan önceki gece benim biraz dikkatsiz davranışım maçı zora sokmuştu. maçta adım atacak halim yoktu. buna karşılık halit ise belkide hayatının futbolunu oynuyor adrese teslim toplar atıyor sıfıra inip en sevdiğim ortaları yapıyordu fakat benim adım atacak halim yoktu. bu arada devamlı hakeme kaç dakika kaldığını soruyordum. hakemden en son 1 dk. kaldığını duyduğumu hatırlıyorum. karşı takımın kalecisinin degajını bekliyorduk orta saha çizgisinin üzerinde barbosayla. kalecinin degajı kısa düşmüş top önüme gelmişti topu göğsümle önüme aldıktan sonra var gücümle kaleye doğru ilerlemeye başladım artık kaleciyle karşı karşıyaydım kaleci ayağıma doğru atlamış bende sağ ayak içi plaseyle topu kolunun altından köşeye bırakıvermiştim. top ağlara gittiğinde asist yapan adam olmadığından bende korner bayrağına doğru koşarken formamı çıkartıp çimlere fırlatmıştım. maç bitmiş geçen yılın şampiyonunu saf dışı bırakmıştık son maçta berabere kalmamız halinde dahil şampiyonluğu ilan edecektik.


sınıfta resmen bir bayram havası vardı. pınarhisardan ilk defa bir şampiyon çıkacaktı. o akşam bir güzel kafaları çekip şampiyonluğun hayalini kurmaya başladık.


şampiyonluk maçı geldiğinde sahada ölüm sessizliği hakimdi.güneşin önünü bulutlar kapatıyordu.ama futbol oynamak için bundan iyi hava bulunamazdı rakip takımda tanıdığımız adamlar oynuyordu kavaklının kalecisi süleyman aynı takımın forveti samet ve ortasahası ufukcan. henüz sahanın etrafına kimse gelmemişti. maçın başlama düdüğüyle beraber maça başladık. halit yine döktürmeye başlamıştı. topu ayağına alır almaz kanatlardan bindirmelere başlıyordu ben yapıştır diye bağırdığımda ise koşu yoluma doğru ortaları kesiyordu. bir iki derken kaleci süleymana doğru atılan tacı takip etmiş ve süleymanın topu ayaklarının altından kaçırmasıyla beraber topu almış çizgiye kadar ayağımla getirip yere eğilerek kafamla topu ağlara yuvarlamıştım. bu 1-0 demek ve büyük bir avantaj demekti. dakikaların geçmesiyle beraber p.m.y.o dan elektrik 2 den gelen cefakar arkadaşlarımızın yaptığı tezahüratlarla daha bir istekli oynamaya başlamıştık. derken ilk yarının uzatma dakikalarındaki bir karambolde erdalın voleyle golü gelmişti. artık çok rahatlamıştık. ikinci yarıyla beraber halit takımı bir maestro edasıyla yönetmeye başlamıştı. her attığı topla rakip ceza sahasında etkili oluyorduk. halitin sıfıra inip yaptığı ortaya yükselip kafayla topu köşeye çaktığımda hakem bir kez daha orta saha çizgisine doğru koşuyordu. halit ve ben bir kez daha birbirimize sımsıkı sarılıyorduk. tribünler ikimizi izliyordu zevk veriyorduk tribünlere. maçta son gol fatihin kafasından yine halitin ortasıyla gelmişti. bu maçla beraber kavaklı tenik eğitim fakültesinde ŞAMPİYONluğumuzu ilan etmiştik.ben 12 golle gol kralı olmuş halitte en az onun kadar asistle asist kralı olmuştu.ne onun sarı yeşil 9 numaralı ronaldo forması nede benim 14 numara thiery henry formam untulur kavaklıda belki bizi izleme şansı olanlar kendi kendilerine sormuşlardır neden bu adamlar burada diye. neden bu adamları profesyonel liglerde izliyemiyoruz diye. bunun cevabı belli burası türkiye. ikimizde yanlış ülkede doğmuştuk futbolcu olmak için...
ben bu şampiyonluğu süper ikilinin barbosanına armağan ediyorum. sen olmasaydın olmazdı BÜYÜK BARBOSA........

Tiesto's Clublife


Hayran oldugum kisilik...Asil adi Tijs Verwest olan Hollandali DJ Tiesto Dunya da trance-techno turu muzigin ilahi desek yeridir.
2001-02-03 yillarinda dunyada 1 numarali DJ olan Tiesto su an ise vatandasi Armin Van Buuren in arkasinda 2. olmasina ragmen benim ve bir cogunun gozunde ve gonlunde hala 1. dir:
Hayatimda ozel yeri olan birkac parcasini hemen herkes bilir : Flight 643(cengiz mix)--Traffic--
Trance Mix.... Insani extra maddeler kullanmadan tribe sokabilen (Muslum Baba gbi...) ancak kullanildiginda da cok yuxek patlamalar yasatan parcalara sahiptir Tiesto...
Hemen hemen 40 yasina gelen Tiesto yu eskisi gibi fazla konser verirken goremiyoruz ancak su an Hollanda radyosu RADIO 538 de HER cumayı cumartesiye bağlayan gece TSİ: 23:00-01:00
saatlari arasinda CLUB LIFE ile bizlere ulasmaktadir. Programinda ayrica yeni DJ lere sans veren Tiesto nun 15 MINUTES OF FAME bolumu de cok iyidir.

DINLEMENIZI SIDDETLE TAVSIYE EDERIM....

29 Aralık 2008 Pazartesi

Ibišević Rekora Koşuyor!..

almanya bundesliga'nın flaş ekibi Hoffenheim'ın golcüsü vedad ibišević bu sezon 17 maçta attığı 18 golle adından sıkça söz ettirmeye başladı.. maç başına 1.05 gol ortalama tutturan ibisevic, almanlar'ın "bombacı" lakaplı efsanevi oyuncusu gerd müller'in rekoruna da göz dikmiş gibi gözüküo.. gerd müller, hala almanya bundesliga tarihinde maç başına 1 gol ortalamasının üstünde kalabilmiş tek oyuncu unvanını elinde bulunduruyor.. sezon sonu bakalım ibisevic efsanenin yanına ismini yazdırabilcek mi?..

Muhteşem İcad Futbol

ilk dünya kupasının oynandığı maç topu

Eski çağlarda futbolu andıran oyunlar oynandığı bilinmektedir. FIFA Başkanı Sepp Blatter'in açıklamasına ve birçok tarihçiye göre Çinliler binlerce yıl önce deri toplarla futbolu oynayan ilk ulustur. Futbolu İngilizlerin bulduğu konusundaki yaygın anlayış yanlıştır. Sonuç olarak futbolu Çinliler icat etmiş, İngilizler kurumsallaştırmıştır. Avrupa'da M.Ö. 3. yüzyılda Romalılarca yaygınlaştırılan bir oyun futbola çok benziyordu. Bu oyun bugünkü futbolun öncüsü sayılır. Bu eski Roma oyunu Fransa'da öylesine sevilmişti ki, karşılaşmalar kentler arasında çatışmaya bile yol açmıştı. Bundan dolayı bu oyun 10. yüzyılda yasaklandı.Yasaklanmadan önce eskimolar bile bu sporu sevmişlerdi.Ancak onlar maçlarını top yerine ölmüş mors kafalaryla yaparlardı.Ama 10.yüzyılda yasaklanmasıyla eskimolar da oynayamadı.

Günümüzde oynanan [Futbol]İngiltere'de 19. yüzyılın sonlarında kurallara bağlandı. 1863'te kurulan Futbol Birliği bu kuralları belirledi. Oyunda sert, acımasız ve kırıcı hareketler yasaklandı. Bu anlayışı sürdürenler ise, futbolun değişik biçimi sayılan ragbiyi geliştirdiler.

osmanlının işgal altında oluğu senelerde galatasaray-fenerbahçe derbisi biletleri

Futbol, 19. yüzyılın sonlarında İngiltere'den Avrupa'ya yayıldı. Kısa bir süre içinde de dünyanın birçok ülkesinde oynanan bir spor haline geldi. 1904'te Uluslararası Futbol Federasyonu (FIFA) kuruldu. FIFA’nın yönetiminde 1930’da ilk Dünya Kupası karşılaşmalarını düzenledi. Bu ilk kupayı ise Uruguay kazandı. Finalde Uruguay Arjantin'i 4-2 yendi

Owen

Why You Walk Alone??

dün akşam oynanan maç benim için 2 ayrı önem taşıyordu. 1 incisi liverpool kazanırsa premiere ligin ilk devresini lider bitirecekti. bunuda newcastle united karşısında 5 gollü bir galibiyet alarak başardılar üstüne birde takipçileri chealsea fulham deplasmanında berabere kalınca iyice rahatladılar. diğer önemi ise newcastle lı michael owen.

bazı adamlar bir klüp için yaratılmıştır. klübün veya, futbolcunun adı geçtiğinde birbirleriyle anılırlar.klübün bayrak adamıdır bunlar. romanın tottisi, madridin raul ü, juve nin del pierosu,milanın maldinisi gibi.

boynuz kulağı geçer misali
michael owenda liverpool için yaratılmıştı. şimdi kalkıp bu adamın geçmişini anlatmaya kalksam ayrı bir blog konusu olur. fakat kimse onun topla olan müthiş süratini, fransa 98 de arjantine 19 yaşında attığı golü unutamaz.97-98,98-99 da ingiltere premiere lig gol kralı olduğunu hatırlarız. aynı 99 senesinde yılın futbolcusu olduğunda henüz daha 20 yaşındaydı. çoğu 30 lu yaşlarındaki iyi futbolcuların hayalini bile kuramadığı şeyleri o daha 20 yaşında yaşamıştı.
liverpool tribünlerinin bayrak adamıydı herkes onun önderliğinde şampiyon olmanın hayalini kuruyordu liverpool da oynadığı 216 maçta 168 gol gol gibi önemli bir rakamı yakalamıştı. fakat 2004 yılı geldiğinde liverpool maddi sıkıntı içine düşmüştü ve acil maddi desteğe ihtiyaçları vardı. takımda en çok para yapacak oyuncu owen dı ve o sene real madride olaylı bir şekilde 39 milyon euroya satılmıştı. liverpoolun sanki kalbini sökmüştü real madrid. taraftarlar şaşkındı biz bile tv den izlediğimiz bu adamı yakıştıramamıştık ispanyollara. liverpool sanki yetim kalmıştı.
yıldızlar topluluğu madridzaten owenda hiçbir zaman madridde eski owen olamamıştı. la liganın oyun stiline bir türlü ayak uyduramamıştı. madrid tinde madrid olduğu senelerdi o günler kadrosunda ronaldo raul gibi gol makinaları bulunuyordu.madridin zengin traftarları ise hep üvey evlat muamelesi yapmıştı bu küçük ingilize. madrid serüveni uzun sürmedi 1 yıl sonra yuvasınamı dönecek derken newcastle ın yolunu tuttu.gurur yapmıştı owen para için satılmasını bir türlü hazmedememişti. liverpool ise owendan gelen parayla rahatlamış altyapısından gelen gerardla müthiş bir ivme kazanmıştı. owendan boşalan lider oyuncu rolüne bu adam soyunmuştu. ve liverpool tribünleri daha farklı izliyordu bu adamı. vurduğu topların sesleri tribünleri inletiyordu, müthiş hırsıyla dikkat çekmeyi başarmıştı gerard. tribünler artık ondan bir kupa bekliyordu ve bunu da fazla beklemediler 2005 yılında o müthiş milan-liverpool finaliyle gerard tribünlerine dünyanın en prestijli kupasını getimişti istanbuldan.o artık gerçek bir liverpool efsanesiydi.

owensız bir kupa töreni
liverpool tribünlerinin artık kaptanlarından tek bir isteği var oda 18 yıldan beri bir türlü kazanamadıkları premier lig şampiyonluğu.newcastle maçıyla beraber bu arzuları dahada arttı. ve owen ında sezon sonu sözleşmesi bitiyor şimdiden fısıldaşmalar başladı ingilterede ''owen dönecekmi?''diye. eğer owenda geri dönerse o müthiş owen, gerard,torres üçlüsü avrupanın en korkulu hücum gücü haline gelir. liverpool taraftarı owena kucak açmış durumda ve sabırsızlıkla bekliyorlar son kararını . owen da aid olduğu yere geri dönüp o çok sevdiği formayla şampiyon olmak istiyordur.
2003 yılında kazandıkları worthington kupası

Berbatov


bulgaristanda yılın futbolcusu berbatov. bu ödülü daha önce 4 kez kazandı. onu zorlayacak rakipte yok zaten bu ufak ülkede.belki hristo stoichkov la beraber aynı jenerasyonda olsalardı hem bu gibi ödüllerde çekişirlerdi hemde milli takımı ayağa kaldırabilirlerdi. tek şanssızlığı o futbol garibanı ülkede doğması zaten. klüpler bazında oynayabileceği en iyi takımların birinde. fakat manchester a gelişi biraz geç oldu onu bu zaman kadar şampiyonlar liginde izleme zevkinden mahrum kalmıştık. milli takımlar bazındaki turnuvalarda izleme şansımız zaten yoktu ve bundan sonrasıda kolay olmayacak. şamiyonlar liginde şimdiden 4 golü var. benim için berbatovu izlemek herzaman bir zevk olmuştur. sevdiğim adamlardan birisi.

Abdülkadir Kayalı

türk futbolunun gelecek 15 yıla damgasını vuracağı söylenen adamdan bahsediyorum abdülkadir kayalı. şuanda ankaragücünde forma giyiyor. 1991 doğumlu.u 17 milli takımınında kaptanlığını yapıyor.fifa bu adamı geleceğin en büyük on futbolcusundan biri olarak göstermiş.geçen yıl gittiği manchestercity kampında çok beğenilmiş bu adam ve ingilizler tarafından transfer edilmek istenmiş fakat cemal aydın şiddetle karşı çıkmış bu transfere. bundan 2-3 ay önce ise chealsea nin scoutları beğenmiş bu genç yeteneği fakat bizim çok bilmiş yönetici tayfasından yine veto gelmiş.
tabi 3 büyüklerde gözünün önündeki yeteneği anca avrupadaki klüpler isteyince görebiliyor. şimdi hepsi çullanmış adamın üstüne. eski günler olsaydı şimdiye kadar bir klüp tarafından kaçırılmıştı bile. fenerbahçe çok ısrarcı davranmış bu transferde ve söylenenlere göre sezon sonuda resmi imzayı attıracakmış kayalıya. yazık etmiş kendine abdülkadir ankaragücü a takımında oynayabilecekken fenerbahçe gibi topçu öğütme takımına gidiyorsun. orada ne adamlar kayboldu hiç mi görmedin duymadın.
eğer transfer gerçekleşirse türk futbolu büyük bir yeteneğini doğmadan kaybedecek.. YAZIK

28 Aralık 2008 Pazar

Becks

beckham avrupaya dönmenin meyvelerni toplamaya başlamış şimdiden. yeni reklam anlaşmasını pepsiyle yapmış yıllık 2 milyon pound verecek pepsi ingilize.ne diyelim allah daha çok versin.

İskoç Derbisi


celtic-rangers derbisinde gülen taraf mc donaldsın golüyle celtic.
rangers la aralarında 10 puan fark oluştu. şimdiden şampi... manşetleri atılmaya başlanmışmıdıriskoçyada bilinmez ama bilinentek şey iskoç liginin bizimkinden 10 kat daha kötü olduğu. tamam bizde fakir anadolu klüpleri var ama adamlar en azından 16-17 hafta zorluyorlar büyükleri.ben açıkçası iskoç liginin dünya futboluna bişey kattığınıda düşünmüyorum. celtiğinzamanında ingiltere premiere ligde oynamak için başvurduğu dedikoduları çıkmştı. ondanda bi haber yok. adamlar bir adada kendi kendine oynuyor işte....

Underrated

sevdiğim bazı adamlar vardır onları farklı bir gözle izlerim her adımını takip etmeye çalışırım.
genelde herkes tarafından bilinmeyen adamları takip etmek herzaman hoşuma gitmiştir onlardan biriside dean ashton.bu sarışın adamın maçtaki her hareketini izlemeye çalışıyorum. genelde komple futbolcuları severim hava hakimiyeti olan toplara sert vurabilen ve klasik gollerin dışında goller atabilen adamlardan bahsediyorum. dean ashton şuanda 25 yaşında şimdiye kadar hakettiği ilgiyi gördüğünü zannetmiyorum tam ingiltere milli takımla adı geçerken talihsiz sakatlık geldi başına. en az 3 ay yok. hocası zola ''en iyi golcümü kaybettim'' demiş

ne diyelim geçmiş olsun ashton...

Aslantepe

stadın son hali bu. güzel bişey olur inşallah. konumu itibarı ile gelişen istanbulun göbeğinde diyebiliriz.

Anılar Bitmez Burda #2




istanbuldan kazana kazana trakya üniversitesini kazanmıştık. okulumuz kırklarelideydi. yapacak çok fazla aktivite olmadığından heryerde yapılabilecek faaliyet olan futbola yönelmiştik. ben ve ibrahim kavaklı spora hiç düşünmeden imzaları atmıştık. tabi 1. amatörde olan klüplerin maddi durumları çok iyi olmadığından 2 sene belediye otobüslerine bedava binme, ramazan aylarında kumanya, arada olursa 20 ytl prim karşılığı boş mukavelelere imzaları attık. sezona hiçte iyi başlangıç yapamamıştı kavaklı 4 maçta sadece 1 puanları bulunuyordu ve sonunculardı. takıma bizim katılmamızla beraber çok iyi bir seri yakalamıştık 7 maçta sadece bir beraberlik almıştık önümüze geleni deviriyorduk. takım artık idmanlarda şampiyonluğu konuşmaya başlamıştı. hani baki mercimeğin bir sözü vardı beşiktaştayken '' şampiyonluk kokuları gelmeye başladı'' bizimkide o hesap. ama ibrahimin ayağından sakatlanması ön liberoda bir eksikliğe yol açtı. ve o civarın derbisi sayılan inece maçında oynıyamıyacaktı. inece 2. ydi bizde onları 1 puan gerisinde takip ediyorduk. ineceyi yenmemiz halinde inecenin önüne geçicektik. ama malesef o deplasmandan puan çıkartamadık. artık hesaplar bizim üzerimizden yapılıyordu amatör ligde ne şampiyonluk iddiamız vardı nede küme düşme. amatörde azda oynamış olan bilir son hafta neler olduğunu saha dışında.. biz üskübe gidicektik eğer üskübü yenersek düşecekler beraberlik halinde pehlivanköy 2. amatöre merhaba diyecekti.bizim o hafta istanbulda işimiz olduğundan maça gidemedik iboyla fakat işin ilginci maç 15. dk da uygunsuz hava şartlarından üskübün 1-0 galibiyetiyle tatil edilmiş. üsküpte oynayan sınıf arkadaşımız halit bize haberi vermişti. bizde bi dahaki maça gittik klüp başkanımızın hatırı ile. oysaki hiçbi iddiamız yoktu ama başkan üsküp yöneticilerine önceki maçta ilgisizlikten dolayı biraz kızmış. bize maçı verin deseler dünden razıyız fakat bizimle kimse ilgilenmemiş. bizde iboyla haftasonu premier lig izlemek yerine aktif yolu seçmiştik. sabah sıcak sıcak yataklarımızdan kalktık agam 2 börekçisine kahvaltıya gittik ordan klüp otobüsüyle üskübe doğru yola çıktık. üskübe vardığımızda bir önceki maç gibi kimse bizimle ilgilenmedi.hatta işin ilginci sınıf arkadaşımız halit bile bize selam vermeye korkar gibiydi. ve bizde maça sanki şampiyon olacakmışçasına başladık deplasmanda karşılıklı ataklardan sonra üsküp ilk devreyi 1-0 önde kapamıştı. ikinci yarıyla beraber rüzgarıda arkamıza alarak saldırmaya başladık10 numara serhat abi ben ve ibo sezonun en iyi maçını çıkarıyorduk. ve bir korner atışında ibo ön direğe koşusunu yapıp uzun boyununda avantajıyla skoru 1-1 e getiriyordu.dakikalar geçiyor biz saldırmaya devam ediyorduk. 90+ lar oynanırken kazandığımız bir frikikte yapmadığım birşeyi yaptım topun başına geçtim yaklaşık 25 metre mesafe vardı 3 direğe herkes benden orta bekliyordu. bende o niyetle geçmiştim topun arkasına ama içimden biri kaleye zımbala diyordu. ve topa doğru gelip var gücümle asıldım topa top önce köşeden üst direğe sonra yere sonra üst ağlara çarptığında sanki şampiyon olmuş gibi sevindik. maç 2-1 bitti. soyunma odasına doğru giderken birden aklımıza halit geldi birden iboyla birbirimize baktık halitin yanına doğru yöneldiğimizde üsküplü diğer topçuların sert bakışlarını gördük ona rağmen gittik elini sıktık halitte ''abe siz nasıl adamsınız beee sanki şampiyon olacaksınız''dedi. ama iş iş geçmişti iboyla üskübe giderken halitlerin köftecisinde kağıt kebabı ve biralama planları yapıyorduk ama o anda mantıklı olan o değildi bizde otobüsle beraber kırklareliye tutturamadığımız iddaa sonuçlarını almaya doğru yol aldık....
(halitinde ekliyecekleri vardır mutlaka bu yazıya)

27 Aralık 2008 Cumartesi

# 7

''1966 ingiliz futbolu icin çok önemli bir yıldı, çünkü eric cantona doğdu...'' ingiliz basını

biz futbol severler güzel oynayanlar kadar agresif futbolcuları da severiz.. ama benim için cantona'nın yeri ayrıdır... adamları devire devire çalım atardı.. penaltıları hep ters köşeye bırakırdı.. hatta leeds united forması altında premier lig tarihinde ilk hatrick yapan futbolcu olur kendileri.. şimdi biraz da cantonanın muhteşem olduğu kadar sorunlu kariyerinin özetine geçiim:
eric cantona futbola 1983 sezonunda auxxere'de başladı.. ordan olympque marseille'ya geçti.. o sezon bi hazırlıkta maçında oyundan alınınca formasını yırtar ve yere fırlatır.. marseille bu davranışı cezasız bırakmaz ve kısa süreliğine yedek klubesine demir atar.. aynı süre içinde bi fransız kanalına milli takım antrenörü hakkında yaptığı eleştiriler sonucu milli takımdan da uzaklaştırılır.. marseille den bordeaux'a ordan montpeiller'e ordan da nimes'e gider.. nimes forması altında maç bitiminde topu hakeme fırlatınca, federasyondan 1 ay ceza alır.. cantona bu cezayı verenlerin "aptal" olduğunu söyler ve ceza 2 aya çıkar.. bu cezalar üstüne futbolu bırakmayı bile düşünür cantona.. ve ii ki bu kararından vazgeçer ve ingiltere'nin yolunu tutar..
sheffield wednesday' in teklifini reddeden cantona leeds united ile anlaşır, ve ikinci sezonunda takımın ligi kazanmasında başrolü oynar. ironik olarak cantona burada ilk 11 de tutunmanın çok zor olacağına kanaat getirir ve efsanesinin büyüyeceği manchester united takımına transfer olur.. kariyerinin en büyük hatası ise, 1995 yılında şeytanların cyrstal palace ile oynadığı maçta oyundan alındığında kendisine ırkçı küfürler yağdıran bir taraftara attığı efsanevi "kung fu" tekmesidir. sonuç olarak tribünlere koşup attığı bu tekme ona çok ağır para cezası, 120 saatlik kamu hizmeti ve 9 ay sahalardan men cezası getirmiştir...bu olayın olduğu maç sonrası özür dileyeceğini açıklamış ve düzenlenen basın toplantısında penaltı kaçırdığı için manchester taraftarlarından özür dilemiş ve muhteşem özlü sözünü söyleyip önünde ki sudan bi yudum alıp basın toplantısını bitirmişti.. cezası bitince 2 şampiyonluk daha yaşattı united'a.. 30 yaşında da futbolu bıraktı..
çok erken bıraktın futbolu üzdün bizi be kral.. sen ki, küçükken yazlıkta ki toprak sahaya tişörtümün yakalarını kaldırarak gitme sebebimsin.. 7 numaraya karizma katan insansın.. kralsın..

Jose Şampiyon Yap Bizi!..

allahtan jose mourinho gibi bir adam var yoksa bu futbolla ilgilenen gazeteciler nasıl haber bulurdu şu zamanda belli değil. ya istatistikleri verirlerdi yarım sezona ait yada yalan rüzgarı transfer haberlerini. ama neyseki jose imdadımıza koşuyor yeniden ve yeni hedefinin la liga da bir takımı çalıştırmak olduğunu söylüyor. interde çok mutlu olduğunuda ekleyerek tabi ama hedefinin 3 ayrı büyük ligde şampiyon olmak olduğunu söylemiş. demekki interin şampiyonluğunu çantada keklik görüyor. haksız da değil onları zorluyacak bir kadroda yok işin aslı.geriye kalan tartışma konusu la ligaya giderse kime gidecek? bence en büyük hayali barcelona. çünkü zamanında boby robson barcayı çalıştırırken onun yardımcılığını yapıyordu şimdi esas adam olarak dönmek istemesi en büyük hayalidir. ama guardiolanın dünya futboluna yeni sunduğu futbol felsefesiyle hükmetmeye başladı la ligaya o müthiş kadrosuyla. barcanın onu yakın zamanda göndermesi özellikle katalanları ayağa kaldırır. bu transfer zor görünüyor. real madrid şuanda görünen en makul aday. gerek yapısının medyatik olması, gerek kadrosuyla josenin dişine göre ve la ligada şampiyon olmak için ona çok fazla zaman kaybettirmez.
benim gönlümden geçen aday ise biraz fantastik olucak ama atletico madrid. gerek kadrosu gerek tribünleri tam anlamıyla şampiyonluğa açlar. real madrid i veya barcayı şampiyon yapması beni çok şaşırtmaz. ama atleticoda la liga yı kazanması dünyayı futbol hakkında tekrar düşündürmeye kadar gider. zaten atletico transfere son yıllarda müthiş bir bütçe ayırmakta fakat bir türlü beklenen şampiyonluk gelmemekte. jose portoda yaptığını tekrar yaparsa dünya futbolunda asla unutulmaz. bence mourinho zoru seven bir insan ve maceraya atılmak bir sefer de olsa ona birşey kaybettirmez.

Futbol Hayatın ta Kendisidir...

herşeye olduğu gibi bayanlar futbola da el atmalı. onlarsız hiçbirşeyin tadı olmuyor. illa çıkıp yeşil sahaya deliler gibi koşmalarınada gerek yok. zaten yapsalarda ilgi çekemiyorlar çünkü bu sporun agresifliğini, hırsını, mücadelesini seviyor herkes hatta iç geçiriyoruz şöyle kıran kırana bir maç izlesek diye. bu gibi şeyler bayanlarda sonradan eklenmiş gibi duruyor sakın yanlış anlamasın kimse küçümsediğimi falanda çıkarmasın. onların narinliğine yakışmıyor. kim zevk alabiliyor bir kadın box maçından, güreşinden, karatesinden, hatta haltercisinden?diyeceğim o ki onlar stada gelsin , tanıtıcı reklamlarda oynasınlar, futbol için güzel pozlar versinler yeter. geri kalan hammallığı zaten biz erkekler yapıyoruz.

Yine Yılbaşı

yılbaşı dendiğinde çoğu kişinin aklına ilk gelen şeylerden biri kardır. ama ne hikmetse benim hatırladığım kadarıyla yılbaşını karla beraber kutlamışlığımız yok.
ama nedense her yılbaşı yaklaştığında inadına her yer kar motifleriyle süslenir, çam ağaçları kesilir, süslenir ve gece saat 00:00 beklenmeye başlanır. alkol sınırları zorlanmaz 12 den önceki sabaha kadar ayakta kalınabilsin. evin hanımları o gecelerde mutfaktaki tüm hünerlerini gösterirler. evin erkekleri biraz modern takılmaya çalışıyorsa hanımın yastığın altına kırmızı tangayı çoktan koymanın verdiği rahatlıkla koltuğuna yerleşir. ailede çocuk varsa ki en gariban ve aldatılmış onlardır bu günlerde çaresizce karın yağmasını noel babanın gelip onlara hediyelerini vermesini beklerler. saat 12 ye geldiğinde evde bir şenlik havası vardır herkes birbirine sarılır ve klasik sözler söylenmeye başlar ''en kötü günümüz böyle olsun'' ama hiçbi zaman öylede olmaz. evden 12 den önce ayrılan varsa ''seneye görüşmek üzere '' esprisini elinin içine yazmış okumuş bol bol sahte kahkahaya sebebiyet vermiştir...
sabah oldğunda çocuklar aldatılmış olmanın üzüntüsünü yaşar. ne kar yağmış nede noel babanın uçan geyikli arabasını görebilmişlerdir.
evin babası akşamda kalma bir şekilde kara kara düşünür: ''b.k vardı o kadar içicek karı iki saat bekledi 1 tık olmadı''
diğer gün hayat normale döner ve bir yıl daha iple çekilir yapamadıklarını yapmak için....

26 Aralık 2008 Cuma

Jose MOURINHO

alt posttan devam.. baba mesleği olan futbolda` 10 yaşına geldiğinde başarısız olacağını anladı. 15 yaşına geldiğinde kesin kararını verip `benden futbolcu olmaz` diyerek meşin yuvarlağın peşini bıraktı. `Bir gün dünyanın en iyi teknik adamı olacağım` diyerek rotasını çizdi.
Kibri, gururu ve egoist tavırlarıyla tepki toplamasına karşılık, teknik adamlık performansı takdir topladı. Premier Lig`in akışını değiştiren bu isim Jose Mourinho dan başkası değil.
Jose Mourinho, 26 Ocak 1963`te Portekiz`in Setubal şehrinde doğdu. Babası Felix Mourinho, milli formayı giyen ünlü bir kaleciydi. Antrenörlük stajını babasının yanında yaptı. Babası, doğduğu şehrin takımı Vitoria Setubal`ı çalıştırıyordu. Genç Jose, babasının verdiği görev gereği, rakiplerin maçlarını izliyor, notlar tutuyor, zayıf ve güçlü yanlarını tespit edip nasıl bir taktikle oynanması gerektiğini detaylı bir rapor halinde babasına sunuyordu. Daha sonra İskoçya`da düzenlenen bir antrenörlük kursuna katıldı. Ülkesine dönünce, Sporting Lizbon`un İngiliz teknik patronu ünlü Sir Bobby Robson`un tercümanı olarak göreve başladı.
Mourinho, Robson un sadece tercümanlığını yapmıyordu. Bir çırak gibi hocanın her hareketini takip ediyor, iyi bir öğrenci gibi not alıyor, futbol bilgisine her gün yeni bir şeyler ilave ediyordu. Jose Mourinho, 1992-1994 yılları arasında Lizbon`da, 1994-1996 yılları arasında da Porto`da Robson ile birlikte çalıştı. Porto`dayken tercümanlıktan yardımcı antrenörlüğe terfi etti. Robson`la iyi bir ikili oluşturmuşlardı artık. Robson, 1996 yılında Barcelona`ya gittiğinde, yardımcısının adı yine Jose Mourinho`ydu.
Robson sonrası Luis Van Gaal`ın`da yardımcılığını yapan Mourinho, 2000 yılında `şimdi zamanı geldi` diyerek teknik adamlık kariyerine başladı. İlk durağı Benfica oldu. Benfica, Mourinho ile uzun süreli bir anlaşma yapmak istemeyince, genç antrenör göreve başladıktan birkaç ay sonra istifa ederek Uniao Leiria`nın başına geçti. Portekiz Ligi`nin son 26 sezonunun en kötü takımı olan Uniao Leiria`yı 2000-2001`de 5. sıraya taşıyınca ülkesinde tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Bu başarı Mourinho`yu Porto`ya taşıdı.
İlk yılında Portekiz Kupası, ligi ve UEFA Kupası`nı kazanarak kalitesini ispat etti. İkinci yılında Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu yaşayarak Avrupa`da art arda iki kupayı kazanan ender teknik adamlardan biri oldu. 2004 yılında geldiği Chelsea`de ise Premier Lig tarihinin akışını değiştirdi. Wenger-Ferguson hegemonyasına son vererek Chelsea`yi 50 yıl sonra tekrar şampiyon yaptı. Bu başarısını iki yıl üst üste tekrar eden Mourinho, polemikleri ve sıra dışı açıklamalarıyla dikkat çekti. cheasea den tartışmalı bir şekilde ayrılan mourinho şimdide interle beraber italyayı kasıp kavuruyor. adrianonun idmana 5 dk. geç kalmasını bile cezalandırabilecek bir adam..
ne diyelim bizden de belki bir futbolcu çıkmadı ama belki bir gün büyük bir gazeteci çıkar...

Doğru Söz..

"Noel zamanı her gün maç yapmayı özlüyorum. Bir de milli takım teknik direktörü olduğumu düşünün! Her ay bir maç yapmak, 3 hafta boyunca antrenman yapmamak. Milli takım 15 yıl daha beklemeli, şu an çok fazla enerjim var.."

Kimler Geldi Geçti?

yıllarca dövündük durduk neden ülkemize gerçek yıldızlar genç yaşlarında gelmiyor diye peki gelenlere neler oldu hiç bunu araştıran soran oldumu
bu resimde gördüğünüz tüm adamlar avrupadan ülkemize yirmili yaşlarında geldi ki hepsi oynadığı takımların aslarıydı anelka psg den nouma o yıl uefa da yarı final oynamış lens tan appiah şampiyonluğa koşan juve den carew ispanyanın o yıllarda avrupada fırtına gibi esen valenciadan gelmişti. peki sonra ne oldu, anelka fenerbahçeli bir grup futbolcu tarafından devamlı dışlandı. zaten yapı olarak duygusal olan bu adam iyice içine kapandı. fenerbahçede son maçı denizli maçıydı hani şu meşhur şampiyonluk maçı orada bile yedekti bu avrupanın gol makinesi. sonra ayrıldı sessiz sakin bu diyardan şuan ise 14 golle premiere ligde gol kralı en yakın takipçisi ile arasında 5 gol var. carew beşiktaşa geldiğinde herkes ayağa kalktı işte beşiktaşın aradığı yırtıcı forvet diye. ligin başlamasıyla beraber carew de esmeye başladı türk stoperlerinin boy dezavantajını iyi kullandı ve golleri gelmeye başladı. adam daha yarım sezon oynadı avrupanın tekrar gözüne girdi lyon un iki üç teklifinden sonra bizim para sevdalı yöneticilerimizin klasik sözleri gelmeyede başladı '' eğer klübün menfaatleri doğrultusunda bir teklif gelirse neden olmasın'' tabii herkes anladı işin nereye varacağını bu adamda uçup gitti. şimdi aston villanın gözbebeği.
appiah juventustan banko oynayan bir adam olarak alındı ve gerçektende aurelio yla ikisi müthiş bir ikili oldular. şampiyonlar liginde gösterdikleri müthiş performanslar onlarıda her iyi futbolcu gibi gözde haline getirdi. appiah gitmek istiyordu fakat aziz yıldırım ve yönetimi şiddetle karşı çıkıyordu. schalke iyice bastırmaya başladı ve appiahın kafasını karıştırmayı başardı. ama malesef ne almanlara nede bize bi yararı olmadı daha sonra. anelka ve carew gibi şanslı değildi appiah. aylarca tek başına idman yaptı ama kimsenin anlıyamadığı bir sakatlık peşini bırakmıyordu. arada bir ganadan net olmayan haberler geliyor bu maçta milli takımda oynadı diye ama kimse göremedi onu 2 yıldan beri teşil sahalarda. nouma fransadan geldiğinde kimse bu adamın ilah olucağına inanmazdı belki yukardaki üç isim kadar da geçmişi yoktu fakat öyle bir karakteri vardıki türkiyedeki tüm futbolu sevenlerin sevglisi olmuştu.sahada inanılmaz agresif ama saha dışında sanki bir melek. 4 yıl süreyle (arada bir sezonu yurtdışında geçirdi)beşiktasta el üstünde tutuldu. ve bir maçta yaptığı hareket nedeniyle çok ta adil olmayan bir ceza geldi ve beşiktaş yönetimi bu adamı göndererek vefasızlıkların en büyüklerinden birini yaptı. daha sonra hiçbir zaman eski nouma olmadı belki olamadı. onuda sahalarda izleme hakkımız elimizden alındı..
bu isimler gibi les ferdinand, ortega, ribery, aurelio,geremi.. ve daha birçok ismi sayabiliriz. .
türkiyeye tabiki kaliteli yabancı oyuncu gelsin fakat takımlarımızı yöneten beyinlerin biraz o organlarını da büyütmeleri gerekmez mi..?

Heskey is Returning!

fernando torres'in bitmez sakatlıklarından bıkan vatandaşı benitez, çareyi emektar heskey de bulmuş.. gelir mi bilemem fakat eğer gelirse yıllarca kahrını çektiği klupte bu sefer sefasını sürer.

Fabregas out ArshavİN

arsenal da bu sezon sular bir türlü durulmuyor. şampiyonlar liginde portonun gerisinde kalındı.. ligde lider liverpoolla 8 puan fark oluştu.. şuanda premier ligde aston villanın bile gerisindeler.. yani çok bilmiş ertem şenerin ''çoluk çocukla dünyaya meydan okuyorlar!'' tezi foss çıktı.. o çoluk çocuk tayfası çok yetenekli olabilir fakat henüz arsenal gibi bir takımı taşıyacak mental güce sahip değiller..
bunların üstüne, takımın lideri fabregas ın sezonu kapatması arsene wengeri kara kara düşündürmeye başlatmış. zaten rosicky 2 seneden beri yok.. elde olan orta saha oyuncuları da flamini, gilberto silva, alexandre hleb bu yaz ne hikmetse elden çıkartıldı. lassana diarra 5 milyon pounda portshmuth a satıldı, oradan 20 milyon pounda real e geçti..
gündeme hemen isimler düşmeye başladı.. ilk hedef arshavin. zenitten haftada 65 bin pound kazanan arshavin için önce klübüne sonra kendisine güzel bi ödeme yapmaları gerekecek.. eğer alırlarsa son yıllarda gerisinde kaldıkları barça ve reale çok büyük bir gol atmayı başarırlar. arsenalede yakışır benim düşüncem. tabi almayı başarsalarda şampiyonlar liginde oynatamıyacaklar..
diğer gündemdeki isim xabi alonso. ispanyolu 4 aylığına kiralamayı düşünüyorlarmış. ne kadar katkı yapar 4 ay içinde orası meçhul.
şampiyonlar ligindeki rakipleri romanın iştahı kabarmaya başlamıştır şimdiden. bakalım o çoluk çocuklara neler yapacaklar....

25 Aralık 2008 Perşembe

Tersten Oku Bakiim..

işte dünyanın en çabuk oyundan atılan vinnie jones un bu ünvanı eline geçirdiği pozisyon.
bu hareket maçın 3. saniyesinde oldu ve vinnie jones'un gördüğünüz gibi paul gascoigne' in testislerini sıkma hareketi sonucu hakem, kart bile göstermeden sadece "çık dışarı" diyerek kendisini sahadan atmıştır. kırmızı kartı yemeden sahadan atılan tek insan olarak da ilginç bir rekora imza atmıştır bu hareketiyle vinnie abimiz..
ve son olarak suratta ki hırsa dikkat, koparacak sanki..

Adamsın

bir irlanda atasözü derki:
pele good, maradona better, george BEST...